(a) sıfatıyla, … olmak hasebiyle. The officer of law, as such, is entitled to respect: Kanun adamına,
bu sıfatla (bu sıfatından dolayı) hürmet etmek gerekir. (b) aslında. The position, as such, does not appeal him; but the salary is a lure: Aslında makam pek hoşuna gitmiyor, fakat maaş çekicidir.
sadece, bu sıfatla, bu itibarla, böyle olmak sıfatıyla, haddi zatında. I am a doctor, and as such,
must refuse to do this: Ben bir doktorum, bu sıfatla/itibarla bunu yapamam. Latin, as such, is not very useful, but as one of the sources of English it is important: Lâtince haddi zatında o kadar yararlı değildir, fakat İngilizcenin kaynaklarından biri olarak önem taşır.